Foolosophy
Sunday, February 13
Monday, August 23
Golge etme
Tuesday, August 10
Kimdir...
Oldugunu sandigin
Bir turlu olamadigin
Annenin bildigi
En yakin arkadasinin anlattigi
Olmadigin
Oldugun
Olacagin
Monday, August 9
...deniz kadar fikrime huzur degil
Bir yandan How I met Your Mother, bir yandan The Island, Victoria Hislop... Gri Bruksel ve yagmurlu havanin etkisiyle tamamen kendimden uzak, sevgilimin telefonlarini duymayacak kadar bulutlarin bulutlarin otesinde iki gunun sonunda pazartesi sabahi kelebek kivaminda ofisin kapisindan suzulmeyi beklerken....
Yine ayni pazartesi, yine enerji cekilmesi, yine bayginlik, yine haftasonuna gun saymalar... Denizi ozledim.
Sunday, August 1
Gun dogmadiki gideyim
Gozlerimi kapatmayacaktim Yanindan gitmeye uyanmadim.
Sesini unutacaktim Gunlerce o gunu anlattim sana.
Aglamayacaktim Ne siseler bitti Ne kitaplar Kendime sira getirmedim.
Benden bahsetmedim ki Sen olmayasin.
Ben hic uzaklara dalip gitmedim Yanimdasin diye.
Gitmeye uyanmadim.
Monday, June 28
Kus Civiltilarinda Gokyuzu
Bir penceremden yalnizca gokyuzu, digerinden yalnizca agaclar gorunuyor. Iceri suzulen esintsi tam kivaminda. Hayatin seslerini duyuyorum sadece burda, en cok da kuslari. Kucukkten Ayvalik'ta gecirdigim 3 aylik yazlari animsatiyor bana kus sesleri. Yaprak hisirtisindan, kuslardan, dedemin kahkahalarindan baska birseye gerek olmayan zamanlari. Simdi de yok aslinda, kimi zaman var olduguna fazlasiyla inanip bosa kanat cirpmasam bir de...
Alismamisim hic penceren bakip sokagi, insanlari seyretmeye. Neereye giderse gitsin, banane, acaba nasil bir hayati var diye dusunup dururken asfalti seyretmenin keyfi nerde? Bu yaz ajandada deniz olmasa bile, bazen hayata tependen bakip, bazen hayatin tepesine bakip sorgulanacak cok detay var. Gormeden yalnizca dinlemenin sakinligini belki de omur boyu kesfedemezdim. Hep fildirfildir acaba o ne yapiyor, orda ne var, o araba nereye donecek diye etrafa bakinmak nasil da gereksiz bir mesguliyetmis meger! Yasadigimin meydan, Place du Chatelain, son yillarda Bruksel'in trendy mekani olmus. Oyle Bebek'te uc bes tur atarim gib degil tabii. Is cikisi enerjik insanlarin yemek veya aperatif icin bulustugu, kucuk kafelerin, pespembe cicekcilerin bolca bulundugu pozitif enerjisi pek yuksek hayat dolu bir yer. Muhitte yerimi bir saglamlastirayim asagidaki kafeden de yazicam!
Bu yaz cok ozlem var. Istanbul agir basiyor. Ayvalik omzunu ozletiyor. Cesme'de midye dolma acayip ic gecirtiyor. Bir de Barselona var, ayriliga henuz hazir degildim oysaki.
Bu yaz sadece gokyuzu, sonu gelmeyen yazilar, rose ve yaz sonu buradan ayrilirken bu mutavazi listenin genislemis olmasi umidi var.
Sagliga.
Sunday, June 27
iStanbul'um
Bugun,
Tam bir yil once bir Candan Ercetin konseri var aklimda. Keyiflerden keyif begenilen bir gece, lahmacundan mojitoya, gozyaslarindan gobek atmalara, tam bir ben tam bir biz. Kollarimla sarip yanagindan opebilecegim kadar yakin ve gercek bir hatira. Istanbul hep hayalini kurdugum gibi. Hafif bir esintide sicacik araba koltuguna kosabilecegim Istanbul'um. Oylesine yanimda, oylesine icimdeki nereye kacsam, ne kadar kaslarimi catsam, nice inkar etsemde, acimasizca kestirdigim arkasindan agladigim saclarim gibi hep en sevdigim, ve en cok kusturdugum.
Sen,
Kendimi emanet ettim sana, sonra donup ben kimsenin degilim dedim. Kapilari yuzlerce defa carpip, usulca tekrardan araladim. Cogu kez benim parmaklarim senin kalbin sikisti araya. Gozlerim yerde, ardima bakmadan uzaklastim. Tuttugum nefesim yetmedi koseyi donmeme. Koltuguma dondum. Hayatimin en guvenli kosesine. Ve tekrardan cok guvenli oldugu icin, ve ben guvenin rahatligini coktan soguttum icin kalkmasi en zor koltuktan agir kapiyi tum gucumle itirek dogruldum.
Bogaza bakan en guzel tependen simsiki sarildim sana halbuki; ben gitsemde sen gitme der gibiydim. Kendimi taniordum ya, gidecektim. Tekrar sana emanet ettim; ama bu sefer her gecen gun kucuk bir parcasi geriye isteyip paramparca ettim.
Tek korkum yasanmamisliklardir aslinda. Yasamis sayilmak adina yaptigim onca hataya ragmen kendimle cok ovunen ben, seni yasarken yasamamak icin adeta kendimle savastim. Bir sabah cok erken uyanip sokak bombosken o kadar hizli kostumki, bir nefeste birkac koseyi dondum. Evim olmayan bir sokakti, saklanmama gerek yoktu artik. Kacmayacaktim.
Alistim.
Sen gelip gercekten veda edinceye kadar.
"Elimden gelen bu ben iki kişiyim
Birisi kapadığın kapılardan gitmiyor
Yağmur yağmaksa o güneş açmaksa o
Bir yerin üşüse onun sıcaklığı.
Öbürü en içten çağrını işitmiyor
Alıp tutmaksa o basıp gitmekse o
Bakışları kıyısız deniz uzaklığı."
Tuesday, February 23
Kim Dagitti Blogu?!
Evet felsefe bu. Lakin sen gel benimle birkac gun yasamayi dene. Ah iste o zaman icimdeki cadi supurgesi ataga gecer. Topla surayi ya, kahve disari birakilir mi. Yani su telefonunu cantanda tut, evi dagitiyorsun! Boyle bir vurdumduymazlikla boyle bir agresiflik. Cok oturakli, bin karakterli bir Oglak burcu Ikizler yukseleniyim ben. Yazdgimdan bezdim, kendimi baydim. Biraz etrafi toplayip geliyorum hemen!
Monday, February 22
Ready Made
Herzamanki café’mde yerimi aldim. Gec kesfettigim bir hazine burasi, evde bunaldigimda, eve donmek istemedigimde, yada yemek hazirlayacak hatta kahve bile yapacak durumda olmadigimda Liadisimo’dayim. Keyfine bunca duskun, bir yandan da caydan kahveden hic anlamayan bu sehirde nadir bulunur bu cay cesitliligine sahip bu mekan. Nice okul streslerime, yorgunluklarima, projelerime, cafe con leche’li kahkahalarimiza, dinmek bilmeyen acliklara, ufff bi cay daha eve gitmek istemiyorumlara ve son yudumuna kadar icilen biralara sahit olan mekan. Aylar sonra bir entry yapiyorsun, bize mekan reklami yapma Asli. Ama siz yinede soyle rahaaat geniiis bir zamaninizda, derginizi kitabinizi kapip surda bir 2 saat gecirmeden hayatiniza devam etmeyin.
Hep yanimda olmasada, kalbime cok yakin hissettigim bir arkadasim Cem Mumcu’nun bir yazisini post etmis bugun. Buzz sayesinde ne var ne yok artik takibim altinda. Dusunup de yazmadigim, acaba boyle mi yoksa ben kendime cok mu kredi veriyorum dedigim noktalardan birine deginiyor. Insaati bitmis iliski ariyoruz diyerek ozetleyivermis yillardir gozlemleyip bir turlu bir tanim getiremedigim ‘kolayciligi’. Insaati bitmis olmasi yetmez, mobilyali, dayali doseli, mumkunse ucuz kirasi olan iliski ariyoruz. Canim sen surdan baslayiver tuglalara, ben azcik dolasip geliyorum, biliyorsun cok dolu kafam bu aralar… Ha, sonra gelip de ortaya cikardiginiz guzelim, mutevazi, sicacik ve cok modern odanin beyaz halilarina camurlu Prada ayakkabilariyla basmakta en ufak bir yanlis gormez. Minik bir ses cikartabilirsiniz ancak “aa… ama…sey”; amaaan sende buna takilacaksan cek git canim cumlesini duymaniz icin o kadar sanssiz olmaniz gerekmez. Vizirti yapma sakin! O, sessiz sakin bir yerde, dayali doseli kirasi ucuz bir ev ariyor, unuttun mu?
Oysaki sen sonsuz tesekkur bekliyordun. Sevginin rahat edebilmesi, kolayca buyuyup sonsuzlasmasi icin bir yuva yaratmistin. Ve bu yuvayi yazin yapmistin, eger kis gelirse, cok firtina olursa, biriniz hastalanirsa huzurlu bir siginaginiz, kurtariciniz olsun istemistin. Oysaki, onun tek istedigi, aksamdan aksama ugrayacagi hazir bir insaatti. Ne guzel bir koltuk, ne en sevdigini kitabin oldugunu bir kutuphane, ne de farkli zevklerinizin bir araya geldigi bir buzdolabi. Butun bu extra lukse bir itirazi yoktu tabiiki. Ama kriz zamani en once vazgecilenler lukslerimiz degil mi.
Aksi hallerimiz hep en yakinlarimiz gormuyor mu; en cok kirdiklarimiz bizim icin en cok caba gosterenler degil mi. Bir yerlerde hazira konmusuz. Hazirlayip sundugumuzda ancak anliyoruz caba gostermisligin yigitligini, ve buruklugunu.
Bu yazinin nesesi biraz dusuk olduysa da, her dususun bir onceki evresinde avuntu bulundugu gercek. Hatirlasana, icin icine sigmiyordu gormeye bile dayanamadigin kuskonmazi satin alirken, yada normalden fazla gelen su faturasini oderken. Bu yuzden kimi zaman kendi ellerimizle yoktan var ettigimiz, ve hergun bir kosesini rotusladigimiz ‘evimiz’den kovulsak bile gidemiyoruz. Beyaz halinin siyaha donusunu, dolaptaki meyvelerin curumesini izliyor ve en son yine biz cikip gidiyoruz. Icimizde yasanmamislik kalmasin diye.
Tuesday, December 29
Aynamdaki Siz
biraz huysuz ardindan utangac olmus muydum
cok bahaneler bulmus muydum?
cok mu umursamamistim yoksa?
yada tamamen teslim
oysa gectiginiz yollara dusmus olabilirdim
yada yolunuzu gozleyip arkanizdakine bakmis olabilirim
hicbirini kabul etmessiniz
siz en buyuk tutkuymussunuz,
dediniz, inanamadan inandim.
ben boyleyim
kayitsiz ama sartli
cesur
bir geri bazen cok ileri
cok dusunceli oldugundan
huysuz
kalasligindan inatci
ya herseyiniz ya hickimseniz.
ozlediniz.
Monday, December 21
Giggles
Ozlemedim iste ozlemedim esameleri okudum. Gitmicem istemiyorum huysuzluklari yaptim icimden. En ozlemedigimi de en ozledigimide cok ozlemisim. Klasik ben afra tafrasi yapmisim, ehh yine Istanbul curcunasi diye burun kivirip da ah bi trafik olsa yasadigimi hissetsem diye icimden gecirdim gelirgelmez.
Cumartesi, Istanbul'u iple cektiren guzellik sefalarinin ardindan, aksam Beyoglu yollari tutuldu. 2008'in ve eski isimin en tatli armagani Giggles. Ikisi birarada Pantene Pro V bisey bu. Sohbeti, destegi, vefasi, asker bekleyisi, "sacmaladinnn" bakislari, "yok artikk"lari ve tatli gulusuyle kac yilani deliginden cikartip, kilitleyen asabiyeti ile ciktigina pisman eden dunyalar birtanesi arkadasim... 2009 onsuz gecmezdi, o olmasa bitmezdi. Kendisine uluorta tesekkurlerimi sunarak minik anektoda ilerleyelim. Duygusal isleri yuzumuze gozumuze bulastirmayalim.
Little Miss Gigggles'la bol kahkahali, bol "hadiii caniimm yok artik"li coook keyifli, bol sarapli, dunyalarin kulaklarini cinlataraktan felekten bir beyoglu gecesi caldik. Bizi hala cok geriden takip edenlere cep durbunumuzden ufak bir goz attik, "biz abarttik ama cikolatasini kabarttiyyykkk". Faldan degil, gelecekten soz ettik cok. Yeniligin bereketinden olmali, onun yeni isinden, yeni evinden, yeni tatil planimizdan, benim ultra hektik barcelona'mdan... 3 ayda kacirdigimiz hicbisey olmasin diye hergunden her dakikadan, cenesi dusuk taraf birazcik da ben olaraktan, bicir bicir konustuk, baskalarini kizdiracak kadar cok kendi keyfimize dustuk. Saatler sabahi gosterip, yeterli miktarda mojitoyu gomdugumuze ikna olunca, eh koprude de trafik anca bitmistir kemkumleri arasinda .... tonight's gonna be a good night ekolari yerini ertesi sabah acilamayan gozlere birakti. Kendisini bana emanet eden S.'ye tesekkuru eksik edemem! Yeni yil, yeni is, yeni ev yepyeni sanslar olsun giggles'a.
**Beni neden yazmiyorsun diye catlayan bir kac okuyucu var biliyorum, hatta yazinin sonunu beklemeden mesaji bile gelebilir. Giggles serinin sadece baslangici, hayatimin basrolleri blogda yerlerini alacaklar.
Tuesday, December 15
9002
Istanbul'da hepinize koskocamann sarilmak uzere,
2010'a bir bakalim....
Thursday, November 12
Aaa ben Barselonadaymisimlardamisinizki ?
Taa ki... Kendimizi La Champagneria'ya atip Lupin ile bir sise rosa cava - pembe ispanyol icadi sampanya- ile tum dertlerimizden kurtulana kadar. Kapidan adim atar atmaz, ki atabilirseniz, kendinizi bir yeme-icme savasinda gibi hissedeceksiniz. Cok sukur tapa yemek zorunda kalmadan sampanya icebileceginiz bir mekandasiniz! Konsept: sandwich ve sampanya. Yaninizda zat ile mesafe sifir, nerdeyse ayni hava partikulunu soluyor, havada ucusan ekmek kirintilarini paylasiyorsunuz. Hincahinc tabiri bu mekanda kendini buluyor. Bir o kadar ilginctir ki, mekandan ayrilmak istemiyorsunuz. Bir sise iki sise derken, dunya pespembe, etrafinizdaki muthis kalabalik ve ilkel yeme sartlari evinizde gibi hissettiriyor. Yakin zamana kadar sadece yerliler tarafindan bilinen bu hazine kisa zamanda turistler arasinda muthis populer olmus. Fakat mekan yerli orjinal havasindan hicbirsey kaybetmemis. Barselona'nin beach ve tapas dan ibaret oldugunu zannedenler icin kesinlikle yasanmasi gereken bir deneyim. Burayi ve bu konsepti severseniz bence Barselona'yi tam anlamiyla yasamis ve sevmis olursunuz. Etrafinizi umursamadan, kendi keyfinize odaklanip gercekten dunyayi pespembe gormek icin bir sans! Hepimiz biliriz sonsuz kumsalda denize bakarak keyif yapmayi... Ama guzel sohbet, neseli insanlar ve sudan ucuz cava ile champagneria vazgecilmezligini kanitliyor....
Saturday, October 24
Çok Acil!
durmaya
uyumaya
uyanmaya
sevmeye
ozlemeye
sevilmeye
anlasmaya
tartismaya
yazmaya
nefese
yasama
huzura
kaliteye
deger katmaya
zaman lazim.
yoksa, nedir ki 1 dakikada kaybedebilirim!
Barselona'da ilk 1 ay bana 'zaman'i ogretti. Anlatmak isterdim hem de ne kadar zor ogretti! Ona saygi duymami beklermis meger. Halbuki ben 24 yasindaydim, hani "cok zaman var" demistiniz. Evet belki gercekten cok zaman var, ama kendi zamanina deger verirken, onun zamanini unutmadikca. Yarin ki zamanina onem verdikce, bugunun zamanini iyi kullandikca cok zaman var.
O kadar cok is olurki, sevdiklerini aramak degil, sevgilinle tartismaya bile bir nefes kalmaz Anlayissizca bagirip tutkuyla sarilmaya... Degil ozledigini soylemeye, ozlemeye dahi vakit kalmamis. Yazdigin kitaba oylesine dalmissin ki, en sevdigin yazarin olumunden haberdar olmamissin. Ne kendini, ne kararlari, ne iyilesmeyi, ne de 'gecmesini' ona birakmali. Kolundan tutup nereye istersek suruklemeli. Yada cok gec olan bir gun durup, tozu dumana katmasini seyretmeli. Secme sansimiz oldugunu secimler onumuzdeyken anlamak zamani gercekten degerli yapabilir. Ben yazdim ama anladim mi?
Gectigine dikkat gostermeyince kendini unutturan, ve dunyaya seni unutturan... Yanindan yuruyup elini tutmali...
Sunday, October 18
Monday, September 14
Neler olmus bitmis?
iPod moduna gecilmistir. Aitlik hissi iste. Ne zamanki "ya buaralarda bir yerde iste" cumlesini kurup, muzigi sonuna kadar acip yurumeye, yan komsunun oksurugunun rutinligine kil olmaya basladim o zaman sevdim simdilik minik enstantanelerden, uc bes sakadan, ve bir kac kelime ispanyolcadan ibaret olan hayatimi. Sehre ait olmak icin her sokagini her girdi ciktisini bilmek gerekir mi diye dusunuyorum? Yoksa ait olmak icin sadece sevmek yeterli oluyor mu? Biraz bilmek, biraz sevmek, cok merak etmek... ve kendinden birseyler bulmak. Bir de kendini sevdirmek sehre, bakkala, okula, denize, evine... Bir fincan kahveyi hakkini vererek icebilmek. Burda olmak icin olmak degil; baska yerleri ozlemeden once yeni bir ev yaratmak.
Ve tabii ait olmanin basladigi yer benim icin kaybolmak... Kaybolmak her ne kadar kontrol sever mekanizmama uygun olmasada, soguk kanli, sakin yaklasimim icin birebir bir aliskanlik. Sevmedigim bir yerde hic kaybolmadim. Kaybolmak icin huzur, dalginliga ihtiyacim var. Ucuran mutluluklar, fazla dusunduren zorluklar, yada sadece hayaller... ve gozlerimi acmayi hatirladigim an uzun bir suredir gorduklerimin olmasi gerekenden cok farkli oldugunu farkediyorum. Kaybolmakda benim bir parcam, aitlik diyordum ya iste aynen o! Cok guzel bir yere gittim gecen gun, "La Foresta". Hani biraz daha gitsem belki "Madrid" yazicaktim, oyle uzak...
"Ben boyleyim"lerle kendi saglamlastirirken bir yandan da raflari yeni kisilerle, yeni sorularla, yeni cabalarla minik minik doldurmaya baslamanin zorlugu ve nesesi yeni bir hayatin ve daha once bahsettigim buyumenin en guzel yaniymis. Butun farkliliklar icinde farklilardan olmakmis.
Wednesday, September 2
Avokadonun Gölgesinde
aksamustu serinligi
Dave Brubeck 'Like someone in Love'
Barselona'da ki yeni evimde çoook huzurlu birgün.
Ufaktan bir huzursuzluk var. İsmi Trinidad. Ufak tefek şeker görünüyor... Kendisi Barcelona'da tavsiye üzerine evi silip süpürecek olan kişi ancak henüz İspanyolca veya Katalanca'ya hakim olamadığımdan onu içeride kendi haline bıraktım. Ay yok bırakamadım gidip bakıcam ne yapıyor diye. son yarım saattir sadece hiç de kirli olmayan ocağı temizlemeyi uygun görmüş. Bir de beni markete gonderdi, biseyler siparis etti. Kisacasi blog sarap keyfimi ...etti :). Mahalleli artık beni tanıyor, işaretle anlaşmaya çalışan dünyalı olarak. Anneannem tadında bir komşum var. Birazdan aşağı çorba getirecek sanki.
Gelecek 2 yıl için bugün enerji topladım. Sanki doğma büyüme Barselonalıyım da etrafı görüp keşfetmeye ihtiyacım yok gibisinde bütüüüüün gün evde oturdum. Pilav fasulye diyetine geri döndüm, bir süre elimden başka yemek çıkmayacak gibi. Bahçemden incir koparıp yedim. Biraz domates ektim, yanına az biraz nane(!). Ispanyolcamı bahçedeki çiçeklerle geliştirebilirim belki. Bu bahçede oturunca insanın pek dışarı barlara diskolara akası gelmiyor, hal böyleykende İspanyolca için tek adres 2. anneanne yada avokado ağacı...
Mekanım distrito de Sarrià-Sant Gervasi ile Gracia arasında. Gracia entelimsi barların olduğu salaş bir yer (hani evden çıkmıodum?) Gervasi ise daha residential, daha temiz -posh- bir semt. İki yer arasındaki stratejik konumumun önemi şudur ki -her teldenim-
Kocaamann bir İspanyol grupla yemeğe çıkıyorum şimdi. byebye avokado.
Friday, August 7
Gizliden
öğren susmasını ve ağlamamasını.
bir kavanozun içinde mavi bir gül
yetiştir her gün daha çok yaşayan.
bir masalın ağzını kapat ve yat
geniş odalarda. bir oksijen çadırında.
ona kötü bir şey olsun istedim.
bana aşık olsun istedim.
lale müldür
ama o çoktan savaş gemilerini alıp gitmiştir. sen hala saklandığın yerdesindir.
Thursday, August 6
Eeee...
Taşlar yerlerinden kayınca
Wednesday, July 29
sigaraSIZ
rte rockci cocuklara ucube muamelesi ceker
leonard cohen konsere gelir
adam ucaga biner yakar sigarayi
kimisinde damacana fetisi vardir...
raki sofrasinda ne olacak bu ulkenin hali muhabbetine cevirmeden yaziyi beni derinden etkileyen bir olaya deginecegim. Derinden dediysek abartmayin cok da derin degil idare eder.
Is geregi Kirklareli'nin Karadere koyune gittik gecen hafta. Yok valla komur dagitmiyoruz. Koy kahvesine gittik, sohbet muhabbet caylar soylendi, derken bizimkiler sicaktan kacmak icin iceri gecmek istediler. O da ne, koy halki hep bir agizdan "Icerde sigara icilmiyor yalniz!" demez mi... Ne sakaci koy diye dusunmemize kalmadan, hep bir agizdan bir daha "Icerde sigara yasak". Muhtar da o an kahvede. Otoriteyi koymus besbelli.
Bulgaristana yakinligindan dolayi butun koy mavi gozlu. Nufusu 100 kis olan Karadere koyu, Golgesizler filmine ev sahipligi yapmis. Capkin bakisli muhtar amcada oynamis filmde. Oturdugmuz koyun kahvesini filmd muhtarlik olarak kullanmislar, ve filmin sonunda muhtar (sanirim Selcuk Yontem oynuyor emin degilim) kendini muhtarlikta asiyor. Ve bu konusma asma eyleminin gectigi cengelin hemen altinda oluyor. Bi tuhaf oldu, muhtar kendini asti diyor gercek muhtar cengeli gosteriyor, bizim kafalar karisiyor, bi an gercek muhtar kendini asti saniyoruz, geriliyoruz.
Avrupa'ya cografi yakinliktan olsa gerek, denetlenmeden bile kurallara uyum. Suraya yaziyorum ister basbakan ister cumhurbaskani gelsin, muhtar sigara yasagindan taviz vermez. cok tuttum bu karizmayi ben :)
Monday, July 27
ESKI TAS ESKI HAMAM
Degismek icin ne gereklidir? Nasil degisir kisi? Durup dururken ah ben bir degiseyim, su kotu huylarimi atayim da sevgi kelebegine donuseyim demez insan elbet. Degisebilmek icin bu yone itici bir guc olmalidir. Degisim adi ustunde bir alisveris bir degis tokustur. Birseyler vereceksin, birseyler alacaksin ki degisim gerceklessin. Hayatin zorla senden bir takim seyleri aldigi durumlar da mevcuttur ki buna kacinilmaz degisim denir. Nihayetinde, feda edilen birseyler mevcuttur her durumda. Kisideki degisimi anlayabilmek, gercenkten kavramak icin gecmisini ve surecleri iyi gozlemlemek sarttir. Cunku kisi aslinda degismez! Ya hic degismez, a da biraz uyum saglar. Degismezligin golgesi altinda yasanir degisim. Ozumuz aynidir hep, inkar etmeyin. Bencil herzaman bencil olacaktir. Ufak tefek dusunceli hareket serpistirmeyi ogrenir cunku yillar boyu gormustur ki bu ufak suslemeler ilerisi icin ona geri donucek yatirimlardir. Asiri duygusal arkadasinizi dusunun... Birkac kalp kirikligi sonrasi daha az uzulur kivama gelir mi? Gelebilir, nitekim uzulmeye giden yolda son cikisi yakalamayi ogrenmistir. Cikisi kacirdimi ben oldum olasi boyleydim der hickirarak.
Es degistirir, is degistirir, kabuk degistirir, yer degistirir ama insan kendi degismez.Baska baska sehirlere tasinir, farkli ortamlarda bukalemun edasiyla yol alir, bazisi o kadar dramatik - radikal gecisler yaparki degisti zanneder cevresindekiler. Ama ne zaman degisir kosullar, 'iten guc' ortadan kalkar namazina niyazina doner adam. Halal etin yaninda bir duble viski ayari...
Bumerang gibi, yoyo topu gibidir kimlik ile karakter iliskisi. En uzak yerden bile hop geri doner ozune, en uzagimiz bile seklimizi degisterecek kadar uzak degildir. Baskasi icin degismeye calisiriz bazen; cogu zaman cuvallanir. Ortak nokta icin gitmemiz gereken yer sinirlarmizin disindadir, golgemiz altinda yavasca ilerleriz ama gunese cikamaz merkeze geri postalariz kendimizi. Bunun adi da ben onun icin degismeyi goze aldim ama yine de olmadi olur. Oldugu gibi kabul etmeli, oldugumuz gibi kabul edilmeliyiz. Degisim fasa fiso.
not: bu nedendendirki eski sevgilden arkadas olmaz, cunkum o kil oldugunuz huylari hep orda kil kil duracaktir. oh.
Thursday, July 23
Monday, July 20
"Pskolojik deli" gibi birsey
Eski sevgilinin potansiyel yeni sevgilisini twitter'dan takibe alip, stratejik konumlanma durumunu hangi kumeye sokabiliriz acaba?
Ya da facebook'da iliski durumunu belirli kisilerden saklamaya ne deniyor?
Is seyahatindeyim deyip, boy boy cesme resimlerinin facebook'a konmasi falan filan?
Teknolojinin adami 'adam etmesi' ile 'salak etmesi' arasinda takili kaldim.
Friday, July 17
Ben kimim? Az mıyım çok muyum? Var mıyım yok muyum? Ben neyim? Masal mıyım gerçek miyim? Kaç mıyım göç müyüm? Hiç miyim suç muyum? Ben kimim?
--Ahkam Deyince--
Dun gece Acikhava'da Candan Ercetin'in ilk gecesi... 'Senede birgun Candan ziyafeti' icin yerlerimizi aldik! Sarkilarinimi dinleyelim, eslik mi edelim, mimiklerine hayran mi olalim yoksa gecenin yildizi kemancilarina mi asik olalim sasirdik. Sarkilarinda ahkam kesmesine hayranim en cok. "Merak ediyorum ne yapacaksin benden sonraki hayatinda, o alayci gozlerin eglenerek bakacak mi baskasina aklin bendeyken hala" derken ki meydan okuyus!
Ve tabiiki icinde tutamadigi Arnavut kiz :)
Kapanistaki caz derlemesi - I feel good, unchain my heart!, sex bomb derken ucurdu da ucurdu!
Buradan hayatimi film yapmak isteyen yonetmene bir cift lafim olacak, soundtrack Candancigimdan oluversin bi zahmet. Unutturmayin, bir de benim torunlara hava atacagim, biz onu sahnede seyrettik diye!
riske girseydin eğer
yola çıksaydın eğer
neler yapardın neler
bana anlatma sakın
yelken açsaydın eğer
özgür olsaydın eğer
neler yapardın neler
sen iskeleye bağlı
fırtınalardan yoksun
tatlı rüzgara razı
ben açık denizdeyim
deniz bu beli olmaz
huyunu seveyim
Wednesday, July 15
ESKI DOST
Yagmurun ardindan acan gunes, hafif serinlik ile beraber dunya uzerinde en gorkemli halini Arnavutkoy Etiler arasindaki yamacta sergiler. Hele ki 7 yilinizi mor salkimlar arasinda, tas merdivenlerde, her firsatta bogaza kacamak bir bakis atarak gecirdiyseniz, veya gecirdiysek hep beraber, dunyanin hicbir yerinde yakalayamazsiniz gercek keyfi.
Bugun okulumu cok ozledim. Su yaziyi bitirip guzel bir yuruyus ile anilarimi tazelemek istiyorum 'plateau'da. Sizi resimlerle basbasa birakicam simdi. Bugun sadece kendimi goturecegim okula, ama yakinda cok sevdigim bir kisiyi goturmek istiyorum, paylastikca daha da gorkemli hale geliyor burasi.
GITMEDEN
Pensilvanya canavarindan sabikam cikti
Temiz diyor.
Tevekkeli degil, benim no officer it's definetely not weed diyen arkadaslarim vardi.
Gitmeden yapilmasi gerekenleri dusunuyorum. Yasam alanimi, aliskanliklarimi, kisileri, sevgilerimi, aklimi, duygulari derleyip toparlamali, herseyi, herkesi yerli yerine yerlestirmeli ki tek bir bavul ile baslasin seyahat. Havaalanlari benim icin hep bir hayattan digerine gidisin simgesi olmustur. Up uzun koridorlarda kimliksizmiscesine yurur, daha once denemedigim makyaj malzemeleri satin alirim diger hayatim icin. Cep telefonunum kapali olmasini isterim, kimlik degistirmekteyim cunku. ve bir sure ciplak yuruyecegim. Ucaga en son binen hep ben olacagim.
Tek bir adresten gelmis 3575 adet e postayi silinip yerine tek bir yazi yazildi. Gecmis detaylari dengesiz bir yuk gibi sirtimizda tasiyoruz uzun sureler, eskilere kiyilip da atilamiyor bir turlu. Ama demistim, artik eskileri kapiciya teslim etmenin huzuruna kavustum; mufreze dogru zamanda gerceklesince kristal huzuru da beraberinde getiriyor.
Bogazda yaz yagmurun keyfini surmekteyim su anda ... Hafiften kararan odam, sicacik cay, yesil mavi manzaram... Her ne kadar son zamanlarda catik kaslarla baksam da bu sehre, tanidik melankolisini ozleyecegimi simdiden hissediyorum.
Etrafi toplarlamaktan soz ediyordum. Bir tarafi toplarken, diger yani hafif te olsa dagitanlardanim. Deneyimsel daginiklik diyorum buna.Midye dolmanin uzerine limon yerine margarita dokmek misali. Ucak kacirma pahasina cesmeyi son, en son damlasina kadar yasamak, hatta bardaktan tasan damlalar icin yepyeni bir bardak almak. Tadi damaginda kalir ufak deneyimsel daginikliklarin, oyle de olmalidir. Hayatin rutininde yerini sasirir minik esyalar, ve yavastan erir gider simleri.
Uzun zamandir cevrilmeyen numaralara goz atmali, 'ben gidiyorum' denmeli.
Gormeli, uzuuun uzuuun sarilmali. 'iyi sanslar' - 'kendine iyi bak' denmeli.
Birazcik uzulmeli, cok cok gulumsemeli. Geri donucek 'puf'lukta birakilmali sevilen koltuklar.
Eksiksiz gitmek istiyorum. Hep gulerek, cok ozleyerek, sizi de goturerek ;)
Monday, July 13
Kacmak gibi
1 dakikalik yaz yagmuruna sigdirdigim dusunceler bunlar. Yapraklar kurudu, asfalt islak.
Ozgur oldugumdan mi kacabilme ihtimalim, yoksa adi ustunde bir "kacmak" mi? Peki ya sonra? Kacistan sonra ozgurluge mi donuluyor? Donusler mi ozgurlugun bitisi?
Kacislarda yonsuz bir ozgurluk cabasi mi gizli? Hedefsiz, kalitesiz cirpinislardan mi ibaret kacis?
Gunes cikti ama asfalt kurumuyor. Yorgunluk gecmeyen cinsinden. Beyaz sarapsiz pazar gununun bitmemislik hissi gibi.
Biliyorsun gitmem gerek, yol bitmesin istiyorum. Cok dugumler atmam gerek, sonra hepsini kesip kurtulmam gerek. Tadlarin damagimda kalmasi gerek.
Thursday, July 2
ICE AGE 3
**Scrat'in en sonundaki pskopata baglama sahnesi diyorum baska da bisey demiyorum:)
Tuesday, June 30
MUFFIN BUYURKEN
Evin topluyken aslinda daha guzel gorundugunu anladim. Once insana huzur veriyor duzen. Sonra yavas yavas rahatliyorsun, ortalik nasilsa yeterince toplu, su cay bardagi simdilik burda dursun deyiveriyorsun… Topluyken icim rahat bir sekilde dagitabiliyorum... Yani amac hep ayni ama, buyudukce bir takim aliskanliklara kilif giydirmeye, ya da endirek atislara ihtiyac oluyor.
"O da olur" lafini cokca kullanmaya basliyorum. Cam sise kola yoksa, kutuya razi oluyorum. Limon yoksa da cay icilebiliyor. Dayim ve yengemle balikciya gidiyorum. Balik hic sevmem, Ama gidiyorum, maksat beraber olmak. Balik tercihim yok ne olsa yerim. Eskiden olsa balik yemezdim, ac kalirdim daha iyi. ‘Ben artik su yemek konusunda pek bi kalender oldum, fazla takmiyorum ne yedigimi’ diyorum. Aldigim cevap net: “Buyudun be”. Buyumek kalender olmak mi? Halbuki ben sivri karakterimden memnundum. Simdi hem kalender hem karakterli olmakla mi ugrasicam. Bu anedtodu baska bir buyukle paylastim. O da aynisini soledi. “Eh buyuyorsun” dedi. Ona baktigimda ise, buyumenin onu mutlu etmeyecek seylerin pesinden kosmak, bile bile lades olmak, yeni baslangiclardansa eski pacavralarin pesinden kosmak oldugunu goruyorum. Buyumek daha cesur olmali; azalan zamani kendi lehine cevirmeye calismali.
En guzel yani buyumenin farkli bakis acilari biriktirebilmendir. Bir nevi koleksiyon gibi, daha cok yasayip, daha cok konusup, daha cok dinleyince her tur maskenin malzemelerini birikir. Arkadaslarinin sacmaladigini anladigin durumlara objektif olmaya baslarsin. Arkadasinin senin arkadasin oldugu icin herzaman hakli oldugu, dogruyu yaptigi inancini geride birakabilirsin. Ne de olsa, sen de herzaman dogruyu yapmiyorsun. Kendini tanimaktir buyumek. Etrafindakilerin de kendilerini tanidiklarini ve ona gore hareket ettiklerini dusunursen iste o zaman “Bir bildigi vardir heralde” der, gecer gidersin.
Buyume, ben herseyi bilirim sendromu'nu kenara koymaktir Tabaktaki pirinclerin aglamadigina bizzat tanik olmaktir. Aglayacak bile olsa, birak aglasin, sanki tek aglayan onlar. Hayal kurmayi birakip, hayellerinin pesinden kosmak, onlar icin calismak, savasmaktir. Hayalleri hayalde birakmayip ciddiye almak, sorumluluk haline sokmaktir. Dedikleri gibi sorumluluk bu kadar urkutucuyse, hayaller de mi oyle? Hayir… Oyleyse, buyumek secimler yapip onlarin arkasinda durabilmektir.
Bir cok kirik oyuncak yerine, birkac tane saglam degerli oyuncak sahibi olmaktir.
Salonda oturmaya baslamak.
Giyilmeyen kiyafetleri kapiciya veririken tereddut etmemek. Kisaca duygusal baglarin azalmasi.
CV’den ibaret olmak.
Affetmek ama guvenmemek.
Annenin senin bavulunu degilde, senin annenin bavulunu yaptigin andir! tam o an :)
iYSH!
Hani ben demistim ya size, Ispanya gittim, okula kabul oldum, 2 ay sonrada Barselona'da ki yeni hayatima baslayacagim diye... Hah, iste o mevzu. Kismetse tabii. Ispanya'ya ogrenci vizesi alabilmek her yigidin harci degil. Ehe abla bak benim kabul mektubum var, sabikamda yok, ehe hadi bana bi vize cak deyince olmuyor. Gidiyorsun giriyorsun o nezih konsoloslugun onunde kuyruga. oturmak icin cicek saksilari var. yane! gunes in altinda konuslan bekle babam bekle. Pozitifsin, belgelerin hazir, ortalikta birbirini 'ay su koydunuz mu, ay ben bunu bulamadim' diyen kitipyozlara 'ay bayma git basimdan' tripleri cekiyosun. Havalisin :)
Iceri giriyorsun ki, o da ne! Amerika'dan sabika kaydi getirrrrrr diyor. Kal geliyor, tutuluyosun, kafayi vize memurunun omzuna koyup derin hickiriklar... Ah ben demiyorum bosuna ben pismis tavukum diye. O da yetmiyor, git bunu Amerika'dan apostilletde getir diyorlar. Oha diyorum. Cus. Naaaptin sen? Sen naaptini gec de, ben naaptim? Ben nerde yanlis yaptim? Size anne diyebilir miyim? Ya sabir. Bu kadar aci cekmeye heralde Barselona'nin yarisini benim ustume yaparlar diiiimiiiiii. Pensilvanya polis sefini serifini nehaltsa ariyorum, derdimi anlatiyorum, me lives in Turkey, man diyorum. Do you have access to a computer diyor. Yok diyorum, ben gittim okula Amerikanyada simdi gitcem Ispanyaya mba falan ama computer heeecc duymadim. tovbe.
Ben annemin karnindan cikarken solumdan mi kalktim nooldu ya?Anne?
Monday, June 29
Sustugum Zaman
3 ay once izledigim bir film. Konsantrasyon bozuklugu, avare yapim ve mutsuz son korkusuyla 2 ay surdu bastan sona izleyebilmem. Film iste, izler unutursun. Dvd kabi isini de sevmem ben. Bir daha izlemem nasilsa diye kirdim attim dvd'yi. Tekrar izleme sansi yokken, bana da size minik bir hikaye anlatmak dusuyor.
Ayni yolun kiyisinda, farkli ritimlerle, belirsiz yonlere kosan, duran, suzulen, sicrayan, yuruyen iki minik tebessumun, bir an icin gozlerini yumup, yolun tam ortasinda bulusmalarinin oykusu. ruyanin oykusu belki de.
Denizden fisildayarak tenini oksayan bir yaz esintisi
en sevdigi yasemin kokulariyla,
sanki tabiatin onlar icin binbir ozenle hazirladigi patikada,
elele.
Kiz maskesini yolun kenarinda birakir, basini hafifce onun gogsune yaslar, ileriye degil, tam yanina onun gozlerine bakarak, ardisira gelen pismanliklari susturur...her adimda bir isilti getirir yollarina. Ictikleri her kadehte yavas yavas suzulur giysileri uzerinden; onu kalbine daha da yaklastirir. Ve yine, uyusmayan adimlarla, hizla cogalan taslara degil de tam yanibasina, sevgiyle gozlerine kilitlenir. Inanmak istemez hizla soguyan ruzgara. Birazcik daha sevgi verse, guven verse yumusar, yaseminleri geri getirir, mutlu olabilirler diyedir inanci. Onun icin risk degil, sadece kalbini ince bir siziyla isitan mutluluk gercektir. Seyirci, bogazinda dugumlenen aciyla, nefesini tutarken anlar ki, ne mutluluk ne de mutsuzluk iki kisiye ihtiyac duyar. Kiz, umutsuzlugun tam kalbinde cok mutlu; erkek ise omuzlarindaki askin altinda cok mutsuz. Zifiri karanlik ruhundaki kucuk isiltilar yalnizca gelip gecen ates bocekleridir. Cirilciplak kizin dudaklarindaki adam, tum kalkanlari ve supheleriyle, korkunun simgesidir. Butun kesfedilecekler bittikten sonra, hayatinin tek heyecani hayatinin tek angaryasina donusmustur. Yatagindaki bir zevkten ote olamamis, ve sonunda ozlemin gunahini yuzune carptigi bir heves oluvermis.
Nasil nasil sevmis oysaki. Omuzlardan kalkan bir yuk, baska omuzlari orten zamansiz ozlem.Ates bocekleri gibiymis guzel sozler. Ince bi ic sizintisi hep olacak, zaman zaman unutulup yorgun zamanlarda hissedilecek.
Cekildigi o yoldan cikip, kendi yolunu cizerken, her gece penceresinden sehre bakar ve onun mutsuzlugunu dilermis, kiz.
Bu da filmin afisiymismus. Ya da bu hikaye gercekmis.
Thursday, June 25
yargılamak anlamamanın kardeşidir; ben kizginim.
Ben en cok yargilardan rahatsizim.
Burdan isyan etmek istiyorum. Tam burdan.
Neden ihtiyac duyuyosun sen herseyi etiketlemeye? Etiketlerinle daha mi rahat yasioyosun? kafan karismiyor, dusuncelerin degistirme zahmetine girmiyorsun, oyle tren tren gidiyorsun yolunda. peki o zaman ben senin dusunce yetkini kapatmak istiyorum. sen istedigin etiketleri ve spesifikasyonlari yaz yapistir. dunya rahat etsin.
sen simdi karsima gecer 'eh sen yargilamiyorsun sanki' dersin. cunku sen hep o sidik yarisi icindesindir. o sen var ya sen, kes bence bunu okumayi beni cinnetlendirme.
sen kahve fincaninda dondurma da yemezsin. o dondurmaya dondurma demezsin, cunku beynine sinyal gitmez, kahve mi dondurma mi derken devrelerin yanar.
Bilgin sana anlatilanlar ve gorduklerinle kisitlidir, dusunmek, bucuklara pay birakmak, esnek olmak, affetmek senin o kucuk kafana sigabilecek kavramlar degildir. Sen yasadikca ogrenmezsin, yasadikca kategorilersin ancak.
karşısındaki insanın sevdigi müzigi, kıyafetlerini, inanclarını, sakalarini, onun düşüncelerini, secimlerini, o insanın hayatını yargılayan insan... hep haklidir davasinda, o kiyafet cirkindir, o saka ise gayet yersizdir. tavirlidir kendi gibi olmayan herseye.
sen demezsin ki o da oyle biri, onu oyle bagrima basayim, kendi etiketlerimi kenara koyup, onu kendi sifatlariyla tasvir edeyim.
Aslina bakarsan sana cok yuklenmek degil amacim, her insan arar kendi gibi olani, ayni seyi dusunmek ayni seyi konusmak ister. bazen bulur bulmasina, ama bu seferde 'renk' arar. cunku buldugunu da sıkıcı olarak etiketlemistir. ya sabir.
Istanbul ve Biz
Istanbullular olarak dilimize yapismistir 'istanbulun cilesi' lafi. Yazin, kisin, iste, trafikte, okulda gerek beynimizin icinden gerek etrafa haykirarak sikayet ederiz bu sehirden. Kalbimiz kirildigi, mutlulugun eteklerimizden kayip gittigi an, akintiya kaptirdigiiz duslerimizla birlikte bir sise sarap ile bogazda aliriz solugu. Suclu Istanbul'dur. Hayallerimizi o yikmistir, sevgiyi o yok etmistir. Of Istanbul diye ic cekilir.
Mutlu olamazsak bir turlu, istedigimiz isi yapamaz, istedigimiz yere gidemez, istedigimiz saygiyi goremez, ardiardina kapanirsa kapilarimiz, Istanbul bizi mutlu edememistir. Sehri suclariz, bogaza gitmeyiz, o yokustan cikmayiz bir daha cunku o yokustan yuvarlanmistir isiltilarimiz.
Ya sen? Sen oldugun yerde durmussundur da Istanbul mu getirmistir umudu umutsuzlugu ayaklarina? O mu cekip almistir genclik hayallerini? "bu şehir insana tuzak kuruyor bu şehir insanı uzak kılıyor bu şehir insanı hayli yoruyor bu şehir insanı hep kandırıyor" mudur?
Kusku, korku, guvensizlik degil midir seni yoran, inciten, aldatan? Kosup gitsen baska bir diyara pesini birakacak midir guvensizlik? korku? minik bir yolculuk yetecek midir cesaretini geri kazanmaya?
Bir dizi estetik ameliyat gecirsen, adini degistirsen Istanbul'un gunahlarini silebilecek misin? Istanbul'u ornek almaya ne dersin? Icindeki butun olumsuzluklara, kasti zararlara, onu suclayanlara, hoyrat davrananlara ragmen herzaman safligini, huzurunu sana sunmaya cesareti olan Istanbul... Firtinalarin karsisinda hep dimdik durmus Istanbul biraz olsun sana cesaret vermez mi? Galata'da bir opucuk butun duslerini su yuzune cikartmaz mi?
Tuesday, June 23
OLabilir de Bitebilir de Gecip gidebilir de
"Pardon bakar mısınız, tanışmış mıydık? Sevmiş miydim ben sizi hiç, sevişmiş miydik? Pardon, daha önce konuşmuş muyduk? Yürüyüp çıkmazlarda yorulmuş muyduk? Yüzünüz ne kadar da aşina Avucumun içine alıp öpmüş olabilirim Gözünüz öyle uzak bakmasa sizi tanıdığıma yemin ederim Pardon, bakar mısınız, adınız neydi sizin? Baş harfini göğsüme yazmış olabilirim Pardon daha önce nerdeydiniz? Geçtiğiniz yollara düşmüş olabilirim".
Dustugum yollari benimseyememis,
ayak izlerine takilip dusmus olabilirim.
Nefesine tutunup dogrulmus olabilirim.
Asktan onceki son tutkuya basip gitmis de olabilirim.
Oglen saati yemege cikmayan cunku her daim rejimde olan ruhsuz direktor ofisin icinde dolasip durum tespiti yapiyor, yemek yerken gorduklerinden aninda gereksiz isler istiyor, masasinda olmayanlari aklina not ediyor. 1:30'da tekrardan dakik bir tur yapiyor ve masasinda olanlara e-mail atmak icin ofisine kosuyor. 'yemek saatlerine uyalim lutfen'. E-mail'i alan karni tok ama stresli, bir onceki gun patron evinde misildarken, gece yarisina kadar ofiste kalmis, anlik motivasyon seviyesi eksilerde seyir eden kole...........
Bu sekilde gozlemledigimiz, obsesif, deli, paranoyak, is bilmez, koltugunu cogu kez haketmeyen, bazen hazmedemeyen, mutluluk fakiri patronlarla nasil bas edilecek? Daha da onemlisi nasil farketmeden onlara benzememizin onune gecilecek?
Monday, June 22
Mini mini
klasik pazartesi sabahinda uykulu gozler... ofiste masanin bas kosesinde cuma gununden kalma yapilacaklar listesi, yani mini bodrum kacamagina hazirlik asamasinda ozenle yapilmis: gunes kremi al, bavul yap, bikiniyi tadilattan al, 12:30 manikur randevusu... Liste yapmayi severim, ozenle yazarim yapilacaklari, yanlarna saatlerini not eder, gunumun taslagini cikartirimbir guzel. duserim yollara sirayla checklistteki gorevlerimi tamamlarken kendimi gunesin kollarina atmanin hayallerini kurarim. denize karsi, begonvillerin arasindan sabah kahvesinin tadini buz gibi denize sadece ayaklarimin ucunu degdirme tembelligini, hayatin herseye ragmen sevgiden cercevesini birkez daha kesfetmeyi; DERKEN biranda tam 1 saatte arabayla sadece 500 metre yolalabildigim Istanbul ile yuzlesirim. minik kagidimda yazan planlar tikir tikir degil ti-kir-r-r-r-r--r-r-r tik-tik-tik-r... hizinda islemektedir. 1 saatlik planin gerceklesmesi 3 saati bulunca sade kahvenin hayalleri bol sekerli kahve taklitlerine donusmeye meyillenmistir.
Guc bela varilan evde, ozenle yerlestirilen bavul... hersey yoluna girmistir karin doyurulup yesilkoye yolculuk baslayacaktir ki tekrardan cizirtili bir ti-kir-r-r-r-r--r-r-r tik-tik-tik-r sesi girer hayallerin arasina. 3 litrelik cam zeytinyagi sisesi mutfakta tuzla buz kivamina girmistir. Gunes kremleri yerine sirkeli deterjanli sular kaplar elleri. Gozler kapanir...gun batiminda rose... doping... yerler 30 dakikada piril piril, guzel bir cd... yesilkoy!
Thy rotarina karsi protesto ic hatlar happy hour'da baslar :) keyfimiz kazanir - milasa hosgeldiniz. ancak odenecek bedeller henuz tukenmemistir. geceyi bavulumundan coook uzaklarda gecirecegim gercegini ancak viski - kenan birleskesiyle hazmedebilirim.
Su anda uzerine koskocaman bir carpi koydugum yapilacaklar listesinin bir maddesi bile yolunda gitmemis ama ben cok keyifli bir tatil gecirmisim. plansizliktir anlari olumsuz kilan. Kisilan seslerimizi, queen repertuarimizi, of anam nalani, roseleri cennetkoy sakinlerini emanet ettik simdilik. bavullarimiza sadece kahkalarimizi, ve denize kafa disarda kalarak atlama sertifikalari koyduk.
Keyifli haftalar!
Monday, June 15
bi huzur ver
Seslenisim tamamen yuzeysel, ama dayanilmaz derece icten bir ciglik! facebook bir huzur ver, yalvaririm... koy artik su "hates this" butonunu. madem asli likes tis diyebiliyorum, bir de agresif duygularimi belirtmekte fayda olamli! Dayanamiyorum, sinirimi bozan statulere, resimlere, updatelere I HATE IT diye cigirmak istiyorum. hadi yap bi guzellik bi rahatlat bu guzel kizini feysbuukkkk! ay beg yu. hatta sole guzel bir knock-out efektiyle rica etcem!
Aklimdan muffinler
Aslinda ne cok kararla, ne cok vazgecmisim. Guzel anilari beynime kazirken, gercekleri gormekten vazgecmisim, anilarin yasam yerlerine bir daha gelebilme rahatligindan fedakarlik etmisim. Nitekim, iyi ki vazgecmisim de mutlu olmaktan fedakarlik etmemisim. Cumartesi gecesini koskoca bir aile yemegine ayirip, koskoca bir sise bos kahkahadan vazgecmisim, iyiki de vazgecmisim, bir omur boyu elimi tutanlarin sefkati vazgecilmez oluyor.
Thursday, June 11
Robotics'in Karsiliksiz Aski
Bir robotun karsiliksiz askini anlatan odullu mini film... Toplam butce 300 £. Wall-E'yi animsatti bana. Ayrica "elini veren kolunu kaptirir" temasi iyi islenmis, kihkih. Buyrunuz izleyiniz :)
Kitabini k.çına sok!
Siyah tuvalet kagidiyla 'elegant' halledin isinizi furyasi, sudoku oynayin tuvalette zekaniz kicinizdan cikmasin hedesi derken, bir minik caponun ruyalarini susler olmus bu tuvalet kagitlari. Ayrica tum capon veletlerinin intikamini almayida boynunun borcu saymis ise koyulmus. Japonya'da eski zamalarda, dini inanislar nedeniyle tuvaletler evin en karanlik, ucube kosesine yerlestirilirmis, ve ebeveynler cocuklari tuvaletin icinden uzanan tuylu bir elin onlari iceri cekecegiye ilgili korkuturlarmis. Tabii sonra bu zavallim cocuklar buyumus dunyaya acilmislar, caprasik fikirlerini dunya vatandaslariyla paylasmislar ve hayatimiza 'Ring' diye bir filmin girmesine neden olmuslar. Baglantiyi yeterince iyi kurduk buraya kadar.
Esas hikaye ise, bu bahsi gecen minik capon tuvaletteki hayalet hikayelerine misilleme yapma amaciyla "Korkunc Tuvalet Kagidi"ni yaratmis. Ring'in yazari Koji Suzuki'nin romani "Drop" tuvalet kaginin uzerine yazilmis veriyonu ile karsinizda! 9 bolumden olusak romanin, her ruloda birkac kopyasi mevcut. Umumi tuvalette gecen gecen hikayeyi birkac dakika icinde okuyabiliyorsunuz. Sonrasi klasik bilinen hareket ve sifon cekiliyor.
- Ekonomiye darbe getirecegini dusunuyorum bu icadin. 30 saniyelik bir wc ziyaretini 5 dakikaya cikartinca batacak sirketler icin tiklayiniz.
- Normalde, tuvalet kagidinin ihtiyacimiz olan kadarini kopartir gerisine dokunmayiz. Soz konusu kisi hikayeyi cok begenip tekrar tekrar okumak icin rulodaki kopartmadigi kagitlari bir guzel ellerse, ve sonraki kisi onlari gercek amaci icin kullanirsa... oyk igrenc!
- Hikayenin etkisiyle korkudan tuvalatten cikamayan insanlar, uzayan kuyruklar....