Monday, August 23

Golge etme




Cok gec

olmaz.

Ya gizlden yol almissindir, yada coktan vazcaymissindir.

Hayiflanma.

Baska birseyi baska bir zaman yaparsin.

Tuesday, August 10

Kimdir...

Hep olmak istediginin
Oldugunu sandigin
Bir turlu olamadigin
Annenin bildigi
En yakin arkadasinin anlattigi
Olmadigin
Oldugun
Olacagin

Monday, August 9

...deniz kadar fikrime huzur degil

Haftasonunu, kendimi ve dusuncelerimi dinlendirmeyi ayirdim. Cumartesi sabahini, en az Londra kadar ozledigim Waterstone's'da gecirip kendimden parcalar bulup dusuncelere dalmami imkansiz kilacak kitaplar aldim. Pazar gecesine kadar uyudum, okudum, uyudum, izledim, okudum. Dinlenmekti tek istedigim. Oyle tavana bakip dusunmek, tasinmak, kararlara varmak, yeni sayfalar acmak, kapatmak, hatta yazmak bile degildi istedigim. Sadece dinlenmek... Bugun evde oturup soyle bir kafami dinleyeyim deriz, sonra olanlar olur, baslariz dusunmeye, kurmaya, 10 yil onceki bir sebebi kesfederiz Einstein kivaminda, oturur plan yapariz, musvette emaillar yazariz, aksam olur uyuruz, ertesi gun ise herkesten yorgun biz gideriz. Hele ki dusuncenin yanina bir duble de viski koymussak.

Bir yandan How I met Your Mother, bir yandan The Island, Victoria Hislop... Gri Bruksel ve yagmurlu havanin etkisiyle tamamen kendimden uzak, sevgilimin telefonlarini duymayacak kadar bulutlarin bulutlarin otesinde iki gunun sonunda pazartesi sabahi kelebek kivaminda ofisin kapisindan suzulmeyi beklerken....

Yine ayni pazartesi, yine enerji cekilmesi, yine bayginlik, yine haftasonuna gun saymalar... Denizi ozledim.


Sunday, August 1

Gun dogmadiki gideyim

Kendim olmayacaktim Oncelerden biri oldum.
Gozlerimi kapatmayacaktim Yanindan gitmeye uyanmadim.
Sesini unutacaktim Gunlerce o gunu anlattim sana.
Aglamayacaktim Ne siseler bitti Ne kitaplar Kendime sira getirmedim.
Benden bahsetmedim ki Sen olmayasin.
Ben hic uzaklara dalip gitmedim Yanimdasin diye.
Gitmeye uyanmadim.

Monday, June 28

Kus Civiltilarinda Gokyuzu

Bruksel'de cati katindanki yepyeni hayattan bakiyorum size. Hic tatmadigim, imkan bile vermeyecegim bir huzurkosesi oluverdi burasi 2 gunde. Mavi - kirmizi - yesil arasinda huysuz, huzursuz deli halime sakinlestirici etkisi yapti.

Bir penceremden yalnizca gokyuzu, digerinden yalnizca agaclar gorunuyor. Iceri suzulen esintsi tam kivaminda. Hayatin seslerini duyuyorum sadece burda, en cok da kuslari. Kucukkten Ayvalik'ta gecirdigim 3 aylik yazlari animsatiyor bana kus sesleri. Yaprak hisirtisindan, kuslardan, dedemin kahkahalarindan baska birseye gerek olmayan zamanlari. Simdi de yok aslinda, kimi zaman var olduguna fazlasiyla inanip bosa kanat cirpmasam bir de...

Alismamisim hic penceren bakip sokagi, insanlari seyretmeye. Neereye giderse gitsin, banane, acaba nasil bir hayati var diye dusunup dururken asfalti seyretmenin keyfi nerde? Bu yaz ajandada deniz olmasa bile, bazen hayata tependen bakip, bazen hayatin tepesine bakip sorgulanacak cok detay var. Gormeden yalnizca dinlemenin sakinligini belki de omur boyu kesfedemezdim. Hep fildirfildir acaba o ne yapiyor, orda ne var, o araba nereye donecek diye etrafa bakinmak nasil da gereksiz bir mesguliyetmis meger! Yasadigimin meydan, Place du Chatelain, son yillarda Bruksel'in trendy mekani olmus. Oyle Bebek'te uc bes tur atarim gib degil tabii. Is cikisi enerjik insanlarin yemek veya aperatif icin bulustugu, kucuk kafelerin, pespembe cicekcilerin bolca bulundugu pozitif enerjisi pek yuksek hayat dolu bir yer. Muhitte yerimi bir saglamlastirayim asagidaki kafeden de yazicam!

Bu yaz cok ozlem var. Istanbul agir basiyor. Ayvalik omzunu ozletiyor. Cesme'de midye dolma acayip ic gecirtiyor. Bir de Barselona var, ayriliga henuz hazir degildim oysaki.
Bu yaz sadece gokyuzu, sonu gelmeyen yazilar, rose ve yaz sonu buradan ayrilirken bu mutavazi listenin genislemis olmasi umidi var.

Sagliga.

Sunday, June 27

iStanbul'um

Neredeyse bir yildir tam su ani bekledim. Neden bekledim dersen bilemem; deme. Gereginden fazla dusundum, fazla yas akittim, yetmedi kahkahalarim. Cok bol vaktim, hic gercek vaktim olmadi. Tam da bugun dusunmeye baslamistim bu blog'u yazmaya basladigim gunu, baslama sebebimi... ve su an durdugum coook uzak noktayi. Cok degistim demek gerekmez; neredeyse tek degismeyenim. Yazacak neler neler birikmis, o kadar ki dusunme hizima yetisemiyorum. Herseyin sirasi gelecek bu yaz, Bruksel yazma keyfimi geri getirecek biliyorum!

Bugun,

Tam bir yil once bir Candan Ercetin konseri var aklimda. Keyiflerden keyif begenilen bir gece, lahmacundan mojitoya, gozyaslarindan gobek atmalara, tam bir ben tam bir biz. Kollarimla sarip yanagindan opebilecegim kadar yakin ve gercek bir hatira. Istanbul hep hayalini kurdugum gibi. Hafif bir esintide sicacik araba koltuguna kosabilecegim Istanbul'um. Oylesine yanimda, oylesine icimdeki nereye kacsam, ne kadar kaslarimi catsam, nice inkar etsemde, acimasizca kestirdigim arkasindan agladigim saclarim gibi hep en sevdigim, ve en cok kusturdugum.

Sen,

Kendimi emanet ettim sana, sonra donup ben kimsenin degilim dedim. Kapilari yuzlerce defa carpip, usulca tekrardan araladim. Cogu kez benim parmaklarim senin kalbin sikisti araya. Gozlerim yerde, ardima bakmadan uzaklastim. Tuttugum nefesim yetmedi koseyi donmeme. Koltuguma dondum. Hayatimin en guvenli kosesine. Ve tekrardan cok guvenli oldugu icin, ve ben guvenin rahatligini coktan soguttum icin kalkmasi en zor koltuktan agir kapiyi tum gucumle itirek dogruldum.

Bogaza bakan en guzel tependen simsiki sarildim sana halbuki; ben gitsemde sen gitme der gibiydim. Kendimi taniordum ya, gidecektim. Tekrar sana emanet ettim; ama bu sefer her gecen gun kucuk bir parcasi geriye isteyip paramparca ettim.

Tek korkum yasanmamisliklardir aslinda. Yasamis sayilmak adina yaptigim onca hataya ragmen kendimle cok ovunen ben, seni yasarken yasamamak icin adeta kendimle savastim. Bir sabah cok erken uyanip sokak bombosken o kadar hizli kostumki, bir nefeste birkac koseyi dondum. Evim olmayan bir sokakti, saklanmama gerek yoktu artik. Kacmayacaktim.

Alistim.

Sen gelip gercekten veda edinceye kadar.


"Elimden gelen bu ben iki kişiyim
Birisi kapadığın kapılardan gitmiyor
Yağmur yağmaksa o güneş açmaksa o
Bir yerin üşüse onun sıcaklığı.
Öbürü en içten çağrını işitmiyor
Alıp tutmaksa o basıp gitmekse o
Bakışları kıyısız deniz uzaklığı."

Tuesday, February 23

Kim Dagitti Blogu?!

Ohhh en guzel yani yalniz yasamanin evi dagit dagitabildigin kadar... Yetmezse biraz daha dagit, aa bu gecen haftakiyle ayni oldu dersen utanmadan butun dagitma deneylerini yap. Ay bu oda toplu kalmis, su gomlekleri biraz da bu koltugun uzerine koymali! Bulasiklar pek birikmis, hal boleyken su iceride bardaklari da yigina ekleyeyim. Misafir yok, ev arkadasi denen gereksizlik yok... Yay dur. Evde yasadigim belli olsun, otel odasi mi burasi surekli tertipli duracak, bir gram toz olmayacak. Aitlik hissi olmayacak. Hem niye herseyi dolaplara dolusturuyoruz, elimizin altinda oluversin.

Evet felsefe bu. Lakin sen gel benimle birkac gun yasamayi dene. Ah iste o zaman icimdeki cadi supurgesi ataga gecer. Topla surayi ya, kahve disari birakilir mi. Yani su telefonunu cantanda tut, evi dagitiyorsun! Boyle bir vurdumduymazlikla boyle bir agresiflik. Cok oturakli, bin karakterli bir Oglak burcu Ikizler yukseleniyim ben. Yazdgimdan bezdim, kendimi baydim. Biraz etrafi toplayip geliyorum hemen!

Monday, February 22

Ready Made

Herzamanki café’mde yerimi aldim. Gec kesfettigim bir hazine burasi, evde bunaldigimda, eve donmek istemedigimde, yada yemek hazirlayacak hatta kahve bile yapacak durumda olmadigimda Liadisimo’dayim. Keyfine bunca duskun, bir yandan da caydan kahveden hic anlamayan bu sehirde nadir bulunur bu cay cesitliligine sahip bu mekan. Nice okul streslerime, yorgunluklarima, projelerime, cafe con leche’li kahkahalarimiza, dinmek bilmeyen acliklara, ufff bi cay daha eve gitmek istemiyorumlara ve son yudumuna kadar icilen biralara sahit olan mekan. Aylar sonra bir entry yapiyorsun, bize mekan reklami yapma Asli. Ama siz yinede soyle rahaaat geniiis bir zamaninizda, derginizi kitabinizi kapip surda bir 2 saat gecirmeden hayatiniza devam etmeyin.


Hep yanimda olmasada, kalbime cok yakin hissettigim bir arkadasim Cem Mumcu’nun bir yazisini post etmis bugun. Buzz sayesinde ne var ne yok artik takibim altinda. Dusunup de yazmadigim, acaba boyle mi yoksa ben kendime cok mu kredi veriyorum dedigim noktalardan birine deginiyor. Insaati bitmis iliski ariyoruz diyerek ozetleyivermis yillardir gozlemleyip bir turlu bir tanim getiremedigim ‘kolayciligi’. Insaati bitmis olmasi yetmez, mobilyali, dayali doseli, mumkunse ucuz kirasi olan iliski ariyoruz. Canim sen surdan baslayiver tuglalara, ben azcik dolasip geliyorum, biliyorsun cok dolu kafam bu aralar… Ha, sonra gelip de ortaya cikardiginiz guzelim, mutevazi, sicacik ve cok modern odanin beyaz halilarina camurlu Prada ayakkabilariyla basmakta en ufak bir yanlis gormez. Minik bir ses cikartabilirsiniz ancak “aa… ama…sey”; amaaan sende buna takilacaksan cek git canim cumlesini duymaniz icin o kadar sanssiz olmaniz gerekmez. Vizirti yapma sakin! O, sessiz sakin bir yerde, dayali doseli kirasi ucuz bir ev ariyor, unuttun mu?

Oysaki sen sonsuz tesekkur bekliyordun. Sevginin rahat edebilmesi, kolayca buyuyup sonsuzlasmasi icin bir yuva yaratmistin. Ve bu yuvayi yazin yapmistin, eger kis gelirse, cok firtina olursa, biriniz hastalanirsa huzurlu bir siginaginiz, kurtariciniz olsun istemistin. Oysaki, onun tek istedigi, aksamdan aksama ugrayacagi hazir bir insaatti. Ne guzel bir koltuk, ne en sevdigini kitabin oldugunu bir kutuphane, ne de farkli zevklerinizin bir araya geldigi bir buzdolabi. Butun bu extra lukse bir itirazi yoktu tabiiki. Ama kriz zamani en once vazgecilenler lukslerimiz degil mi.

Aksi hallerimiz hep en yakinlarimiz gormuyor mu; en cok kirdiklarimiz bizim icin en cok caba gosterenler degil mi. Bir yerlerde hazira konmusuz. Hazirlayip sundugumuzda ancak anliyoruz caba gostermisligin yigitligini, ve buruklugunu.

Bu yazinin nesesi biraz dusuk olduysa da, her dususun bir onceki evresinde avuntu bulundugu gercek. Hatirlasana, icin icine sigmiyordu gormeye bile dayanamadigin kuskonmazi satin alirken, yada normalden fazla gelen su faturasini oderken. Bu yuzden kimi zaman kendi ellerimizle yoktan var ettigimiz, ve hergun bir kosesini rotusladigimiz ‘evimiz’den kovulsak bile gidemiyoruz. Beyaz halinin siyaha donusunu, dolaptaki meyvelerin curumesini izliyor ve en son yine biz cikip gidiyoruz. Icimizde yasanmamislik kalmasin diye.